Bunaltıcı bir yaz günüydü. Sıcak, şehrin her köşesine ağır ağır yayılıyordu. Sür içinde dolaşırken kendimi, şehrin dar ve kıvrımlı sokaklarından birine dalmış buldum. Bir süre yürüdükten sonra, yönümü kaybettim. Her sokak bir diğerine benziyor, her köşe aynı sessizliğe açılıyordu. Saatlerce dolandım, kaybolmuşluğun o garip hissiyle.
Sonunda, bir caminin avlusuna vardım. Avluyu çevreleyen ulu çınar ağaçları gökyüzüne doğru yükseliyordu. Cami, sanki gizli bir bahçe gibi, şehrin gürültüsünden, karmaşasından tamamen saklanmıştı. Trafikten, kalabalıktan uzak; dünyadan kopmuş, kendi zamanında akıyordu sanki. Şehrin tam ortasında gizli bir kapıdan geçip bir cennete ulaşmışım gibi hissettim.
O avluda, çınarların altında birkaç saat uyuyakalmışım. Uykumda hissettiğim o derin huzuru, o tarifsiz duyguyu hayatım boyunca bir daha hiç yaşayamadım. Zaman zaman biri "Diyarbakır" dese, zihnimde hemen o gün canlanır; o sıcaklık, o kaybolmuşluk ve sonunda bulduğum o tarifsiz huzur belirir.
Yıllardır yollardayım, dünyanın birçok ülkesini gördüm, birçok şehri, birçok hikâyeyi yaşadım. Ama o gün, o caminin avlusunda hissettiğim duygunun peşindeyim hâlâ. O his benim için bambaşka; sanki kaybettiğim bir parçayı o an bulmuş gibiydim.