Gündoğumu, gri bulutların ardında kaybolurken, şehrin kalabalığı yavaş yavaş uyanmaya başlıyor. Ancak, bu uyanışın göz ardı ettiği bir yer var: Var gar metro istasyonu. Kimse hatırlamıyor, belki de hatırlamak istemiyor. Işıkları titrek, duvarlar lekeli.
İstasyon, zamanın durduğu bir anı temsil ediyor. İnsanlar, belirsiz hüzünlerle dolu gözleriyle geçiyor, ayak sesleri yankılanıyor ama sesleri kayboluyor, sanki bu yer yalnızca hayaletlerin hatıraları için inşa edilmiş. Her köşede bir tarih, her bankta bir hikaye var; ama anlatacak kimse yok. Kimi zaman, geçici bir gölge fısıldar gibi geçiyor yanından, belki de unutulmuş bir yolcu.
Raylar, karanlığın derinliklerine doğru kaybolurken, arada bir gelen trenin sesi, bir an için bu sessizliği bozuyor; ama hemen ardından geri dönen sessizlik, daha da derin bir yalnızlığı çağrıştırıyor. Metro istasyonu, bir geçiş değil, bir hapsolmuşluk hissi veriyor.