İçeriye giriş yasak olduğundan sadece tellerin dışından görebilme imkanı olmasına rağmen, hikayesi ve zamanında yaşanılanları tasavvur edince kesinlikle görülmesi gereken bir tarihi yapı.

Alana girip gezmek isterdik fakat özel mülk olduğu için etrafı çevrili. Konumu yüksekte , manzarası çok güzel, önü açık. Lunapark meydanından dinlene dinlene 30 dakikada çıktık.

Zor ayakta duran bir yapi. Ozel mulk oldugu icin iciri giris yasak. Tel cit etrafindan dolasarak fotograf cekebilirsiniz. Boyle bir yapinin kultur ve turizm bakanligi tarafindan restore edilip halka acik hale getirilememesi cok uzucu

Rum Yetimhanesi, 1898’de Büyükada’da inşa edilen ve 1964’e kadar çocuklara ev sahipliği yapan, Avrupa’nın en büyük ahşap yapılarından biridir. Neo-klasik tarzda tasarlanan yetimhane, 20. yüzyılda eğitim merkezi işlevi görmüş, 1964’te kapandıktan sonra bakımsızlıktan dolayı harap hale gelmiştir.

Biz uzaktan ihtişamını görüp çok etkilendik ve yanına gittik. İçeri zaten girilmiyor etrafını dolaşarak görebilirsiniz. Avrupanın en büyük, dünyanın ikinci büyük ahşap yapısı olarak biliniyormuş. Binanın neredeyse yıkılacak durumda olması bizi üzdü. Keşke daha çok değer verilip restorasyonu yapılsa. Çünkü arazisi ve binanın yapısı gerçekten çok etkileyici. Bence mutlaka gidilmesi ve yıkılmadan görülmesi gereken bir yer.

İsa tepesinde 1898 yılında Fransız bir şirketçe otel amacıyla inşa ettirilmiştir.Ancak ruhsat alamayınca o dönemin patriği tarafından satın alınıp yetimhane olarak kullanılıyor.60 yıldır kapalı olan yapı dünyanın ilk çok katlı ahşap yapısı.Ziyarete kapalı...

İstanbul’un göz ardı edilmiş hazinelerinden biri. Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise en büyük ikinci ahşap binası olan bu yapı; 1898’de otel olarak inşa edilse de yetimhane olarak hizmet vermiş. Yıllarca binlerce çocuğa yuva olmuş. Şu an harap durumda ama hâlâ büyüleyici. Tarihi, mimarisi ve hüznüyle etkileyici bir atmosferi var. Umarım en kısa sürede restore edilir ve hak ettiği değeri görür.

Bina görebildiğimiz kadarıyla çok güzel. Keşke bakımsız kalmasaymış. Dünyanın en büyük 2. Avrupa'nın ise en büyük 1. ahşap yapısıymış. Pera Palas Otelin mimarının elinden çıkmış bir yapı sonuçta. Yıkılma tehlikesinin olduğu uzaktan bile belli oluyor fakat en azından bahçenin kapısı yüksek olmasaydı da uzaktan bakabilseydik. Eğer Aya Yorgi Kilisesine gitmeyecekseniz veya planladığınız yürüyüş güzergahının üzerinde değilse rotayı değiştirmenize gerek yok, zaten rahatça göremiyorsunuz.

Büyükada Rum Yetimhanesi hikayesini anlatmamız gerekirse; 1898 yılında Fransız mimar Alexendre Vallaury tarafından yapılan Büyükada Rum Yetimhanesi, tamamen ahşap malzemeler kullanılarak inşa edilmiş. Hatta bu nedenle yapının, dünyanın ilk çok katlı ahşap binası olduğu da söyleniyor. Ana ve yan bölümler olmak üzere 3 kısımdan meydana gelen yetimhanenin yan bölümleri 6, ana bölümü ise 5 katlı. Her ne kadar sade bir tasarıma sahip olsa da, oldukça ihtişamlı bir görünüme sahip. bina ilk olarak Prinkipo Palace Otel adı ile inşa edilir ve bir kısmının casino olarak işletilmesi planlanır (hatta bu yüzden bina, Prinkipo Rum Yetimhanesi olarak da anılıyor). Fakat otelin Büyükada’nın ahlakını bozacağını düşünen bir takım kişiler, dönemin Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid’i bu konuda ikna ederler ve II. Abdülhamit de binanın otel olarak işletilmesine müsaade etmez. Bu gelişmeler neticesinde faaliyete geçemeyen yapı, el değiştirmek zorunda kalır.

Her ne kadar virane bir yapıya dönmüş olsa da , binanın büyüklüğü ve ahşap yapısı insanı heyecanlandırıyor. Güzel bir yürüyüşden sonra varılan geniş orman içinde ki bu alan , tarih ve doğa severler için görülmeye değer bir yer.

Çok güzel bir yapı ama günümüzde harabe bir şekilde ayakta kalmakta. Özel mülk olduğu için içeriye giriş yok çitlerin etrafından yürüyerek görmek mümkün. Bazı yerler engebeli ve taşlık dikkat etmek lazım. Bir gün restore edilmesi umuduyla...